29 Ocak 2010 Cuma

J.D. Salinger'a Saygı Duruşu




Bugün size çok şey anlatabilirim. Ailemin beni nasıl tımarhaneye tıktığını, o lanet olası Noel'de başıma gelenleri falan anlatabilirim ama onları J.D. daha önce anlatmıştı zaten ve ben aynı şeyleri tekrar anlatmak istemiyorum. Ne gereği var ki. Benim anlatmak istediğim şey aslında çok farklı. Ben J.D.'yi anlatmak istiyorum. Eğer gerçekten dinleyecekseniz anlatacağım.

J.D.'yi ben bozdum. Bozdum demeyelim de, benden çok etkilendi sanırım. Neden etkilendiyse artık. Çok da özelliği olan bir çocuk değildim. Yani en basitinden onunla konuşurken tımarhanedeydim. Ailemin beni derslerimde başarılı olamadığım için yolladıkları o saçma sapan yerdeydim. Ah bu arada kışın göller donunca ördeklere ne oluyor çok merak ediyorum. Hala! Siz eğer biliyorsanız bana da anlatın çünkü orada kimse bana bunların cevabını vermedi. Hatta kimse benimle konuşmadı. Doktorlar dışında kimse. Zaten doktorlar da saçma sapan sorular soruyorlardı. Oradan çıkınca derslerimde başarılı olacak mıymışım? Ben nereden bilebilirdim ki bu sorunun cevabını. Daha olmamış bir şey hakkında cevap vermemi istiyorlardı. Ne kadar saçma. Neyse. J.D. farklıydı. Ona yaşadıklarımı anlatırken beni ilgiyle dinlerdi. Notlar alır, kafasını sallar ama hiçbir şey söylemezdi, sormazdı. Sadece bir kere, bende kendisini gördüğünü ima eden bir şeyler zırvaladı. Ben pek anlayamadım. Zaten kendisini hiç anlamazdım. Anlamama izin vermezdi.

Neyse. Ona anlattıklarımı bir kitapta toplamak istediğinden bahsetmişti. Ben de çok umursamamıştım. Yani ne isterse yapabilir. Kimseyi durduracak halim yoktu. Bütün gün o saçma sapan tımarhanede oturuyor, lanet olası doktorlara istedikleri cevabı vermeye çalışıyordum. Beynim de uyuşmuştu. Aptal gibiydim. Sanırım bana boktan ilaçlar veriyorlardı. Anlamıyordum zaten. Neyse. Kitabı yayınlamadan önce bir kopyasını bana vermişti. Bir kitapta en çok hoşuma giden şey, en azından, arada bir gülünç şeyler olmasıdır. Kitapta da anlattıklarına bitmiştim. Yani, evet beni anlatıyordu ama çok güldürüyordu yine de. Bir de her zaman istediğim şeye artık sahip olmuştum, o yüzden de gülüyordum. Her sayfasında arayıp onunla konuşmak istiyordum ama yine de kitabı bitirmem gerektiğini düşünüyordum. En azından biraz saygı göstermek gerek. Kısaca ben bir kitabı okurken yazarını arayıp onunla tartışmak, konuşmak istiyorsam, böyle düşünüyorsam bu güzel bi kitaptır. J.D. adamımdı.

Kitabı bitirdikten sonraki günlerde kitabı ve kendisini bir derginin kapağında gördüm. Aramaya karar verdim ama ulaşamadım. Telefonlara cevap vermiyordu. Mektup yazmayı denedim. Yıllarca hiç cevap gelmedi. Ben deliydim söylemiş miydim? Bir gün lanet olası kırmızı avcı şapkamı kafama geçirip yollara düştüm. Sokaklarda onu aradım, her yerde onu aradım ama bulamadım. Dostum çok iyi saklanmıştı. Adam ünlüydü ve ortalıkta yoktu resmen. Zaten bir şeyi çok iyi yapıyorsanız eğer dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. O zaman da yaptığınız şey iyi olmaktan çıkıyor. Sanırım bunun farkındaydı J.D de. O yüzden kaçmıştı. Ne bileyim ben. Saçma sapan fikirlerim işte ama daha sonra kitabı tekrar okuduğumda ne olduğunu anladım. Ona çok uzaklarda, hiç kimsenin beni bulamayacağı bir yerde küçük bir kulübe yapıp, hayatımın sonuna kadar orada yaşamak istediğimi, böylece kimseyle konuşmak zorunda kalmayacağımı söylemiştim. Sanırım bundan etkilenmiş olmalı. Her dediğimden etkilenirdi zaten. İlginç bir adamdı bu J.D.

Uzun yıllar hiç haberini alamadım J.D.'nin. Bir gün gazetede bir haberini gördüm. Bir şeyler daha yazmış benden sonra. Hiç haberim olmadı bak! Onun hakkında da kitaplar yazılmış. Biyografiler falan ama J.D. dava açmış onlar hakkında. Özel hayatı konusunda çok duyarlıydı. Dediğim gibi çok da fazla konuşmaz, kendisini anlatmazdı. O yüzden kendisi hakkında yazılanlara çok sinirlenmiş olmalı. Haklısın dostum, çok haklısın.

Neyse ocak ayı filandı, o çavdar tarlasında hava, cadı karı memesi gibi soğuktu. Binlerce çocuk etrafımda koşuyordu. Bense çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyordum. Daha sonra J.D.'yi gördüm. Uçurumun kenarında durmuş bana bakıyordu. Bütün gün çocukları kovalamaktan, onları yakalamaktan yorulmuş olduğumu biliyordu. Sadece bana bakıyor ve gülümsüyordu. Ona doğru koşup, onu yakalamama izin vermeden kendini boşluğa bıraktı.

Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim.

Ben çavdar tarlasında J.D'yi yakalayan biri olmak isterdim.

Ama işte bazı şeyler olduğu gibi kalmalı. Elinizde olsa da, onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz.

Neyse J.D. öldü işte. Adamım öldü. Umarım onu da lanet olası bir mezara tıkmazlar. Denize falan atsalar. Pazar günleri gidip de çiçek koymasam mezarına. Hem ne yapsın ki öldükten sonra çiçeği? Bence en güzeli J.D'yi rahat bıraksınlar. Öylece yatsın orada.

Artık anlatacak çok fazla bir şeyim yok. Anlatmak istersem de anlatmayacağım. J.D. yok çünkü artık. O zaman Holden da yok. Üzgünüm. Ne diyeceğimi de artık bilmiyorum. Zaten bence insan çok fazla konuşmamalı. J.D. gibi sessiz ve sakin hayatını sürmeli. Hiçbir şey anlatmayınca insan özlemiyor da. Şimdi ben size J.D.'yi anlattım ya, özlemeye başladım bile...



Jerome David "J. D." Salinger (January 1, 1919 – January 27, 2010)



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder